çalmak
Görünüm
Türkçe
[değiştir]Eylem
[değiştir]çalmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çalar)
- (kriminoloji) başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
- İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. - F. R. Atay
- vurarak veya sürterek ses çıkartmak
- Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu. - R. E. Ünaydın
- (müzik) bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
- Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır. - R. H. Karay
- ses çıkarmak, ses vermek
- Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir. - R. N. Güntekin
- atmak, çarpmak, vurmak
- üzerine sürmek
- Ekmeğin üzerine yağ çaldı.
- bozmak, zarar vermek
- kumaşın bir parçasını kesmek
- madeni oymak, kalemle işlemek
- benzemek, andırmak
- Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi. - S. F. Abasıyanık
- zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
- süpürmek, temizlemek
- Tozu çalmak.
Deyimler
[değiştir]Çeviriler
[değiştir]çeviriler
|
Kaynakça
[değiştir]- Türk Dil Kurumuna göre "çalmak" maddesi
Eski Türkçe
[değiştir]Bu sözcüğün, biçim ve içerik olarak Vikisözlük standartlarına ulaşması için elden geçirilmesi gerekmektedir.
Madde düzenleme ve Vikisözlük standartları ile ilgili bilgi
Bu sözcükte ayrıca şu sorunlar da bulunmaktadır:
- Bu söz(cük), ait olduğu dilin kullandığı Eski Türkçe alfabesinde yazılmamıştır.
Eylem
[değiştir]- [1] yere çalmak
- [2] vurmak
- [3] yenmek
Türkmence
[değiştir]Eylem
[değiştir]çalmak
- [1] çalmak (müzik aleti)
- [2] sürmek, çalmak