Learning How To Learn
Learning How To Learn
Video: Using the Focused and Diffuse Modes: (Or, a little Dalí will do ya)
Dali, Salvador. Fifty Secrets of Magic Craftsmanship. Dover, 1948 (reprint 1992).
Root-Bernstein, Robert S., and Michelle M. Root-Bernstein. Sparks of Genius.
NY: Houghton Mifflin, 1999.
Takeuchi, H., Y. Taki, H. Hashizume, Y. Sassa, T. Nagase, R. Nouchi, and R.
Kawashima. "The Association between Resting Functional Connectivity and
Creativity." Cerebral Cortex 22, no. 12 (Jan 10 2012): 2921-29.
self-consciousness
Kişinin kendisinin bilincinde olmasıdır ya da kişinin kendisi hakkında bilgisi
olması. Ancak bu yeterli değildir.
yalnızca fiziksel durumların değil özellikle zihin durumlarının da farkında
olmalıdır. Ve sürekli bir algılama gerektirir.
ilk bakışta gizemli ve kendine has bir fenomen olarak görünür. Fakat
neuroscience ışığında bakıldığında aslında özalgının bir türüdür. ve farklı
derecelere sahiptir. Nedir bu farklı dereceler buraya daha sonra döneceğim.
algı neleri kapsar? dış dünyaya ait bilgiler duyular ile algılanır. O halde iç
dünyaya ait iç gözlemsel bilinç dışsal dünyaya dair kendi algısal bilincine çok
benzer. Kişinin dışa dönük algısı değil içe dönük algısı söz konusudur. Bu,
örneğin kişinin kendi gözleriyle kendi ayağını algılaması değildir; kendi içsel
durumlarını bizim bizim iç gözlem yetisi denilebilen bir araçla algılanmasıdır ki
iki tür algılama da beyinde yorumlanır. “Bu yorumlanmış algı, hangi ayırt etme
ve kavrama alanlarının derinlemesine işlenmiş olacağına bağlı olduğu için
kişiye göre değişir. bir roman yazarı diğer insanlara göre daha etkili olarak
kendi duyusal durumlarının sürekli farkında olabilir; bir karar kuramcısı kendi
arzu ve niyetlerinin ve pratik akıl yürütmelerinin akışının daha derin bir
farkındalığına sahip olabilir.” dışsal koşullar yerine içsel koşullara yönelen ayırt
etme mekanizmaları muhtemelen doğuştan gelir ancak hızlı kavrayışlarda
bulunabilmek için bunların nasıl kullanılacağının öğrenilmesi ve geliştirilmesi
gerekir ki bu yazıda birden fazla kez öğrenmenin öneminden bahsedilecektir.
geleneksel zihin felsefesi görüşüne göre; iç gözlemsel algı bütün dışsal algı
biçimlerinde farklıdır. Dış dünya duyu organları ile dolaylı olarak alınır; iç
gözlemsel bilgimiz ise doğrudan ve dolaysızdır. Zihin dış dünyadan daha iyi bir
biçimde kendini bilir.
nörofelsefeye göre; beyin hayatta kalabilmek için bireye kendi çevresini tahmin
etme, kendinin diğer düşman avcılardan ayırt etme (self avarense) olanağını
vererek çoğalma üstünlüğünü bireye vermiş ve bu bireylerin seçilimden
başarıyla geçmesini sağlamıştır. İşte bu bireyin çevresini tahmin etme için
yapacağı iki şey: öncelikle dışsal duyular ile algı ve sonrasında iç-algı. Bu
içsalgı veya özalgının temelde dışsal algıdan farklı olduğunu varsaymak için
hiçbir sebep yoktur. Muhtemelen ikisi de aynı amaç için evrildiler. İkisinde de
beyinde bilinçli bir yorumlama olur (duyuların dışsal algılanması ve zihinsel
faaliyetler) ve ikisi de öğrenerek geliştirilebilir, dereceleri vardır. Yaşamın
başında zihin, kendini tıpkı dış dünyayı bulduğu gibi anlaşılmaz ve kıvranılmaz
bulur. Zamanla kendi dışındaki dünyayı kavradığı gibi zihninde de ona paralel
bir kavramsal ve düşünsel gelişme oluşur (öğrenir) ve (bu eğitim boyunca ki
yaşam boyu sürer) kendisi hakkında daha çok şey öğrenir ve dereceleri artan bir
öz bilince sahiptir.
yani nasıl ki dış dünyaya ait bir algı, bebeklikten itibaren öğrenilen ve
geliştirilen bir durum ise Öz bilinç de aynıdır. Ünlü bir ressam geliştirdiği
görsel duyu algısı ile bir resim hakkında keskin bir kavrayışa sahip olabilir.
Hünerli bir aşçı, bir müşteriye göre daha keskin ve farklı bir tat algısına sahip
olabilir, farklı tatları ayırt edebilir. Bu onun geliştirdiği bir durumdur. İşte
yukarıda bahsettiğimiz farklı dereceler bu anlama gelir. Bir çocuğun öz
farkındalığı (gerçek olmasına rağmen) kendi yetişkinliğindeki öz farkındalığına
göre daha dar kapsamlı ve kaba olacaktır. Dünyayı hem içsel hem de dışsal
algısı gün geçtikçe gelişecek ve farklılaşacaktır. Her zaman üzerine katacaktır.
İçsel veya dışsal her türlü algının büyük ölçüde öğrenilmiş bir beceri olduğu
açıktır. Bu öğrenme sürecinin büyük bir kısmı erken çocukluk ve bebeklik
döneminde gerçekleşir.
burada elbet duyu organlarının ve beyindeki duyusal algının normal çalıştığı
durumlar için konuşulmaktadır. Beyinde bir duyusuna ait bir bölge, farklı ve
eksik çalışıyorsa kişi dünyayı elbet farklı algılar. Ancak bu algıların normal ve
aynı çalıştığı kişilerin olduğu bir grup düşünürsek dışsal elde ettiği duyular ve
içsel algısı kendini geliştirmesi ve hangi yönde geliştirdiği veya dünyayı nasıl
algıladığına göre farklı olacaktır. Belki de öz bilincin bu derece gizemli
görünmesini sağlayan budur. Ancak burada aynı şekilde çalışan bir beyin için o
algılama aynı olacaktır. Yalnızca o kişinin geçmiş deneyimleri ve bilgilerine
göre dünyayı algısı farklılaşacaktır.