Müteferrika Kış 2022/2, Sayı: 62
Ali Emre ÖZYILDIRIM
ŞİİR YOLUNDA SÂMİH FETHİ
Bu yazıda Sâmih Fethi nâm-ı diğer M. Turhan Tan’ın 30 Kânûn-ı sânî 1318 (12 Şubat 1903) - 24 Teşrin-i evvel 1329 (6 Kasım 1913) tarihleri arasındaki yaklaşık 11
yıllık süre içinde İstanbul’da neşredilen beş mecmuada (Musavver Terakkî, Âşiyân,
Servet-i fünûn, İctihâd ve Rübâb) yayımlanan 34 şiiri bir araya getirilmiştir. Şair bu
şiirlerin çoğunu gerçek adıyla (Sâmih, M. Sâmih, Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih ya
da Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi imzasıyla) bastırmış, Servet-i Fünûn’daki şiirlerinde ise Bedreddin Mümtâz müstearını kullanmıştır. Özellikle II. Meşrutiyet sonrasında matbuat hayatının ne kadar canlı ve hareketli olduğu göz önüne alınırsa Sâmih
Fethi’nin gerek İstanbul’da gerek İstanbul dışında başka mecmua ve gazetelerde de
şiirler yayımlamış olma ihtimalini düşünmek gerekir. Dolayısıyla Sâmih Fethi’nin
sadece 34 şiir yazdığını söylemek pek gerçekçi olmasa gerek. Nitekim iki farklı kaynaktan kendisinin başka şiirlerine ulaşmak mümkündür. İbnülemin M. Kemal İnal’ın
Son Asır Türk Şairleri’nde1 yer alan “olandan sor” redifli, Mayıs 1325 tarihli bir
gazel ve bir kıta ile V. Cem Aşkun’un Sivas Şairleri’nde2 bulunan “Güzelsin” başlıklı gazel formunda bir şiirle iki kıta, bu meyanda anılabilir. Bunlarla beraber Sâmih
Fethi’nin 39 şiirinin elde bulunduğunu söylemek gerekir. En sona ek olarak İnal ve
Aşkun’dan alınan şiirler de eklenmiş, böylece Sâmih Fethi’nin ulaşılabilen bütün
şiirleri bir araya getirilmiştir.
Aşağıda yer alan şiirler Sâmih Fethi’nin gençlik yıllarında, 18-28 yaş aralığında
yazılmıştır. Musavver Terakkî’deki ilk dokuz şiiri ise 18 yaş ürünleridir. Edebiyat
dünyasına şiirle girdiği anlaşılan Sâmih Fethi belli ki ilerleyen yıllarda bu alanda
kendisini pek başarılı görmemiş ve şiirde ısrarcı olmamıştır. Bununla beraber kendi1
2
Dergâh Yayınları, İstanbul, 1988, C. 3, s. 1679.
Sivas Halkevi Yayınları, Sivas, 1948, s. 324-5.
61
sinin şiir sevgisi ömrü boyunca kaleme almış olduğu çeşitli yazılarında ve eserlerinde
daima akis bulmuştur. Önemli bir kısmı aşk temasını işleyen ve hepsi aruzla yazılmış olan bu gençlik şiirlerinde biçim, dil ve üslup açısından başta Tevfik Fikret gibi
Edebiyât-ı Cedîde / Servet-i Fünun şairleri olmak üzere dönemin usta sanatçılarından
acemice etkiler hemen kendini göstermektedir. Sâmih Fethi’nin 18 yaşında yayımlanan ilk şiirinin sone biçimiyle yazılmış olması da Servet-i Fünûn öncülüğünde gelişen edebî yenilik hareketlerine eğilimini ispatlamaya yeter. Ayrıca sayısı fazla olmasa
da gazel ve kaside formunda yazılmış manzumeleri, kendisinin klasik şiir geleneğiyle
bağlantısını göstermesi bakımından vurgulanmalıdır. Bununla beraber S. Fethi’nin
Şebâbın Vazîfesi başlıklı şiirinde divan edebiyatına yönelik klişeleşmiş tenkitlere yer
verdiğini de söylemek gerekir. Bu etkilerin yanı sıra II. Meşrutiyet’in çalkantılı siyasî
ortamından ve Balkan savaşlarının gerginliğinden kaynaklı yerli, millî ve toplumsal
hassasiyetleri dile getiren, gençliğe mesajlar veren bazı şiirler (ör. Şebâbın Vazîfesi,
Nigâr-ı Muhteşem, “vatan” redifli Kaside, Benziyorsunuz) ile İslam öncesi kadim
medeniyetlerin ilhamıyla kaleme alınmış manzumeler de dikkat çekmektedir (ör.
İkinci Ramzes İçin, Bibi). Sâmih Fethi’nin yine dönemin ruhuna uygun olarak felsefeye olan ilgisini gösteren ve çoğu –manidar biçimde– İctihâd’da yayımlanmış olup
insanlığın, tarihin geçmişini sorgulama çabası taşıyan şiirleri de ayrı bir grup oluşturmaktadır (ör. Felsefe, Niçin, Mâzî-i Mürteci, Enîn-i İnhizâm). Şairin periyodiklerde
çıkan Tevhid başlıklı son şiiri ise dinî açıdan hassasiyetini ve duruşunu yansıtması
bakımından dikkat çekicidir.
Şüphesiz Sâmih Fethi’yi bir şair olarak değerlendirmek, şiir hayatının nasıl şekillendiğini ve dönüştüğünü görmek için karşılaştırmalı çalışmalar yapmak, dönemin
edebiyat dünyasını bir bütün olarak ele alıp değerlendirmek gerekir. Bu değerlendirmeler için şüphesiz Edebiyat-ı Cedîde / Serveti- Fünun etkisinin yanı sıra özellikle
tam da II. Meşrutiyetle beraber ortaya çıkan Fecr-i Âtî şiiri ve Millî Edebiyat anlayışı
çerçevesinde yapılacak karşılaştırmalar belirleyici olacaktır. Bu açıdan Nazım Hikmet Polat’ın Sâmih Fethi’yi şair olarak ele alan makalesi, konuyla ilgili ilk çalışma
sıfatıyla anılmalıdır.3 Sâmih Fethi ile ilgili bir biyografi çalışması ise Ali Birinci imzasını taşımaktadır.4
***
Aşağıdaki şiirler yayın tarihlerine göre sıralı bir şekilde aktarılırken bazı istisnalar
hariç, şairin biçimsel tercihlerine bağlı kalınmış, kelimelerin yazımında uzun ünlüler
gösterilmiştir. Sâmih Fethi’nin şiirlerinde kullandığı noktalama işaretleri de aynen
korunmuş, bugün için bazıları yadırgatıcı olsa da herhangi bir şekilde değiştirilmemiştir. “Bibi” başlıklı şiirin dipnotları doğrudan şaire ait olup diğer şiirlerde verilen
açıklayıcı notlar ise tarafımdan eklenmiştir.
3
4
62
“Şiirdeki Serüveniyle” Sultanşehir, 2011/Kış, s. 57-62
“Samih Fethi Nâm-ı Diğer M. Turhan Tan Destanına Methal (Muhtasar)”, Hayat Ağacı, S. 42, Sivas,
2021 Güz, s. 4-30.
Sâmih Fethi’nin Musavver Terakkî’nin
46. sayısında (30 Kânunusâni 1318 [1903]) M. Sâmih
imzasıyla yayımlanan “Bir Levh-i Latîfe” başlıklı ilk şiiri
1
[Musavver Terakkî, S. 46, 30 Kânûn-ı sâni 1318, s. 361]
Bir Levh-i Latîfe
Pîşimdeki bu levh-i safâ-rîz ü mu‘attar
Bir zübde-i pür-zîb-i nihâlân-ı cinândır
Bir sâlib-i ârâmi-i a’mâk-ı cenândır
Bir levh-i elem-sûz-ı emel, rûh-ı mukattar!..
Bir nazra ki ifhâm ediyor hâlime karşı
Müjgân-ı siyâhındaki te’sîr-i hazîni
Bir şefhe ki îsâr ediyor hand-i güzîni
Sad nefha-i ta’zîrini âmâlime karşı
63
Ey gonca-i nev-reste ve pür-bûy-ı semen-pûş
Bir zehre-i âvân-ı şebâbet gibi hoşter
Âyât-ı cemâlin bana bir şi’r-i münevver
İ’lân ederim aşkımı lerzende ve medhûş
Pîşinde eyâ levh-i mutarrâ ve müzehheb
Rûhumda hayâtımda, süveydâda budur hep
M. Sâmih
2
[Musavver Terakkî, S. 47, 6 Şubat 1318, s. 370]
Temâşâ 1
Destindeki nâle ittikâsı
Bir vaz’-ı latîf-i bî-bahâdır
-San rahş-süvâr bir bahadırLerzişler içinde müttekâsı
Gûyâ ki fezâ içinde hayrân
bir murg-ı şikeste-per, nigâhı
Mahzûn duruyor önünde gâhî
Ba’zen ediyor hafîf tayrân
Zannım gönül eyliyor taharrî
Enzâr-ı hazîn ile cihandan!
Her nazrası ettirir hayâttan:
A’mâk-ı kulûbu hep ta’arrî!.
Meyl etti yine o müttekâya
Bir ra’şe-i yâl u bâl içinde;
Bilmem ne geçer o bâl içinde
Râzı mı gönüldeki bükâya!..
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
64
3
[Musavver Terakkî, S. 48, 13 Şubat 1318, s. 379]
Temâşâ 2
Humret içinde kalmış üftâdenin izârı
Bir ra’şe-i temennî manzûr nazrasında;
Pîşinde ta’na hâzır durmaktadır nigârı
Bâhir karâr-ı telhi çeşminde, cebhesinde
Saymakta şimdi dilber -pür-iğbirâr- me’âyib
-Âşık mısın! diyorsun, va’dinde var mı sıhhat?
Sen bir küçük çocuksun, bir tıfl-ı pür-acâyib!
Va’dinde yok sebâtın, kizbin de bî-nihâyet;
-Sandın bu aşk-ı pâki bâzîçe-i muvakkat
Kırdın bu kalb-i aşkı feryâd senin elinden;
Bildim ki kûdegânı sevmekte yok letâfet
Âcizsiniz bahârın takdîr-i nükhetinden;
-Mâdâm kıldı tenfîr- yavrum seni bu nâzımArtık hitâm bulsun bu aşk-ı çend-sâle
Nâmımla aşkım olsun mensî, bütün niyâzım:
Ancak budur, ri’âyet eyle dem-i visâle
Şimdi tezâhür etti bir gerdiş-i nazar-sûz
Âzimdi çünki dilber bir gûşe-i hafâya
Ammâ sirişk-i pür-dem, bir nevha-i ciğer-dûz
Benzetti tıfl-ı aşkı bir heykel-i bükâya
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
65
4
[Musavver Terakkî, S. 1, 20 Şubat 1318, s. 4]
Temâşâ 3
“bir kaç tel”
-Kadri Bey’eÂsumân-ı aşkımı pür-fer eden nûr-ı cemâl
Gerçi etmiştir nigâh-ı hayretimden iğtirâb
Kisve-i pür-târ-ı nisyân giydi eyyâm-ı visâl
Kalbimi kıldı bütün pür-nem sirişk-i iktirâb
Var yine destimde bir hoş yâdigârı aşkımın
Mâhi-i âlâm-ı kalbim, ber-güzârı aşkımın
Öyle bir bâlîn-i pür-fer kim bütün elyâfını
Zevk-i vaslından mugaşşî görmede kalb-i nizâr
Çünki ihtâr eyliyor yârın o hoş eltâfını
-Âh mazhardı ona bir dem bu rûh-ı girye-bârTurre-i cânânımın bir cüz’üdür bu yâdigâr
Kalb ona baktıkça dâ’im olmasın mı hande-kâr
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
5
[Musavver Terakkî, S. 3, 13 Mart 1319, s. 20]
Temâşâ 4
mektup ...
Mâ’î bir renge boyanmış şu küçük mahfazanın
Üstüne sâye salan murg-ı garâmın deheni
Sanki pejmürde dil-i zârımı tutmakta... Beni
Etti nâlende yine fikr-i cemâlinle senin...
Yazdığın nâme değil belki kitâb-ı aşktır
Gönlümü kıldı meserretgeh ü pür zevk ey mâh,
Ederim nâmeni mebsût-ı nigâhım her gâh
Çünki her lafz-ı latîfi bana nûr-ı şevktir
Ne diyorsun: “seni her anda tahayyül ederim”
Öyle mi? Bâ’is-i şîrîni-i ömrüm, rûhum!
Ne diyor girye ile bak bu dil-i mahzûnum!
Seni hengâme-i vuslat gibi tebcîl ederim
66
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
6
[Musavver Terakkî, S. 420 Mart 1319, s. 26]
Tebrîk-i Sâl-i Cedîd
Hurşîd-i fer-efşân-ı hilâfet ki ser-â-ser
Gerdûn onun envâr-ı şükûhuyla münevver
Bir masdar-ı azvâ’-i hayât-âver-i akdes
Kim tâbiş-i meh-sûzu veleh-bahşi-i hâver
Bir gevher-i nâ-dîde ki her dem leme’âtı;
Leb-rîz-i huzûr etmededir âlemi yek-ser
Sultân-ı semâ-pâye Hamîd Hân-ı mu’azzam
Kim zıll-ı nezîhinde cihan ravz-ı müzehher
Bir kevkebe-i haşmet ü kudret ki önünde
Muzlim kalıyor şöhret-i Dârâ vü Sikender
İbzâl-i nüvâzişde Ebû Bekr’e mu’âdil
Îsâr-ı mehâbette de hem-rütbe-i Hayder
Bir dürc-i atâ kim ediyor âlemi sîr-âb
Hasret-keş-i yek zerresidir Hâtem ü Ca’fer
Her fikr-i celîli ki eder âlemi velhân
Envâr-ı hıred-sûz-ı kamerden dahi ezher
Ey pâdişeh-i mülk-i hikem, hâmi-i irfan
Ey hâris-i din, hazret-i şâhenşeh-i ekrem
Gerdûn ediyor zât-ı necîbinle tefâhür
Ervâh-ı rüsül olmada âmâline rehber
Eşbâh-ı gumûm âfil olup bir nazarınla
Sâyende bu mülk oldu bütün râhata mazhar
Devrinde tahassül eden âsâr-ı sa’âdet
Cennetlere reşk-âver olur, handeler eyler
Kâbil değil evsâfını bast eylemek ey şâh
Hiç nakş olunur mu varaka revnak-ı ahter
Ancak ederiz arz-ı du’â hazret-i Hakk’a
Kim bâki ede zâtını tâ sâ’at-i mahşer
Her sâl-i be-dîd pâyına takdîm ede sad zevk
Âlem de senin nûruna mağrûk ola yek-ser
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
67
7
[Musavver Terakkî, S. 420 Mart 1319, s. 29]
Mev’id-i Telâkî
Pür-zînet-i eşcâr-ı dil-ârâ iki hâne
Tezyîn ediyor sath-ı çemenzâr-ı riyâzı
Bir manzar-ı bâlâ ki fer-âver dil ü câna
Âgûşuna almış gibi eşcâr, hıyâzı
Nâlende-i bî-tâbına gül hande-nümâdır:
Raksân oluyor bâda uyup yerde çimenler:
Evrâk-ı dırahtân ise hep mâ’il-i mâdır:
Görmekte ukûsun orada çünki şinâver
Fikrim onun envâr-ı cemâliyle münevver
Ben sâ’iriyim gûşelerin; kalb-i nizârım
Şu fikr-i tereddüdle ezilmekte ser-â-ser
Bilmem gelecek mi buraya nazlı nigârım
Te’sîr-i riyâh ile çimenlerde feş-â-feş
Aks ettiriyor rûhuma esvât-ı hırâmı!
Fıkdâni-i cânân ile bir hiss-i keder-pîş
Pür dem ediyor şimdi fakat kalb-ı garâmı
Son nazrasını arza güneş eyledi îsâl
Âheste safâgâhına azm etmededir; meh
Envâr-geh-i şemsi emel-perver-i işgâl
Bir hâl ile seyrân oluyor neş’eli; nâ-geh
Feryâd-ı hezâr, humret-i gül, çâki-i gonca
Çeşmimde bütün reşk ü hased levhası oldu
Hâlât-ı safâ-rîz-i çemenzârda bence
Bir kalb-i velehdâr-ı garâm safhası oldu
Şâyestedir elbette bu dem cûşiş-i hayret
Teşrîf ediyor çünki o cânân-ı vefâkâr!
Lâkin ne o? hem-sâ’idi var, âh! ne hâlet
Va’din bu mu bu küşte-i sevdâna cefâkâr
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
68
8
[Musavver Terakkî, S. 11,8 Mayıs 1319, s. 81]
Gazel
Humret-i verd-i mutarrâ gül-izâr olmuş sana
Dü hilâl-ebrû dahi pertev-nisâr olmuş sana
Zulmet-i şeb sanki elyâfa tahavvül eylemiş:
Mâ’il-i pervâz u hoş-bû zîb-i sâr olmuş sana
Meh tetâvül eylemiş, almış bu tarz-ı bihteri
Gerden-i hayret-fezâ vü nûr-bâr olmuş sana
Yalınız gönlüm değil; sen azm edince gülşene
Terk edip evrâdı bülbül nâlekâr olmuş sana
Eyliyorsan aşkımı pâ-mâl-i tahkîr; mutlaka
Iztırâbım bâdi-i zevk u mesâr olmuş sana
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
9
[Musavver Terakkî, S. 23,31 Temmuz 1319, s. 177]
Gazel
Bu bendeniz ki sizin vâlih-i cemâlinizim
Zebûn-ı zülf ü izâr u dü çeşm ü hâlinizim
Niçin isâle-i nûr-ı hitâb etmediniz?
Beni görünce ki ben bir esîr-i kâlinizim
Hücûm-ı gamla gönül gerçi pür te’essürdür
Fakat ne gam ki sizin hâmil-i hayâlinizim
Terahhum eyle de benden bu cevri eyle dirîğ
Sitem revâ mı ki rencûr-ı yâl ü bâlinizim
Görüp enînimi ma’zûr görürsünüz elbet
Ricâ-yı vaslı ki ben teşne-i visâlinizim
Alâaddin Paşa-zâde M. Sâmih
69
10
[Âşiyân, S. 13, 27 Teşrin-i sani 1324, s. 416]
Hazâna Karşı
-Şiirimi seven içinDüşerken göklerin fevkınde bir giryân te’ellümle
Bugün rûh-ı mezâhir -muzmahil, pür ye’s, pejmürdeHazânın serdi-i âgûşuna...Tâ umk-ı rûhumda
Kanar bir hiss-i medfûn, bir bahâr-ı aşk-ı yek-sâle
Evet; bir hiss-i medfûn, bir bahâr-ı aşk-ı yek-sâle
Kanar tâ umk-ı rûhumda;...bu bir buhrân-ı mahmûmun,
Hazân-âlûde, fersûde hazîn bir ömr-i mesmûmun
Sirişk-i pâydârı; âşinâ her türlü ehvâle......
Bütün bir yaz emellerle müzehher bir harîm-i sâf;
Müselsel leyleler, eshâr-ı sevdâ, şi’r-i gûn-â-gûn,
Peyinde nev-resîde bir şebâb-ı gâfil ü memnûn:
-Bulutlu bir semâda titriyorken rûhu ezhârın:Soğuk bir nefh ile sönmüştü birden;..şimdi zehr-âgîn
Hulûlüyle hazânın canlanır bir hüzn-i bî-insâf!....
Sivas 323
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
11
[Servet-i fünûn, S. 934, 16 Nisan 1325, s. 381]
İkinci Ramzes İçin!..
-Efâzıl-ı üdebâ-yı Mısriyye’den Veliyüddîn Bey
Efendi’yeBir zıll-i perîşân gibi pejmürde ve hâsir
Bir mahfazanın havza-i kahrında muhakkar
Ey inletilen, eğlenilen meyyit-i ma’mûr!...
Ey en ebedî şöhret-i târîh ile mağrûr:
-Her hatvede bir şân-ı müselselle mübeşşerDünyâları tahrîbe koşan şevket-i zâhir!...
70
Ey hıttalara hevl-i memât eyleyip îsâr:
Fâniyyetine karşı kalan tâbi’-i evhâm!...
-Bir şey arayan taşları intâk ile ismenEy fıtratın ahkâmını tağyîr ile, cismen:
Bir ömr-i mü’ebbed dilenen sâhib-i ehrâm!
Ey bir emel-i mudhike dil-beste hükümdâr!...
Gerdûne-i iclâlini binlerce esîrin:
Hep dûş-ı‘alîlinde - bilâ-hiss-i terahhumEy sevki seven debdebe-perdâz-ı müheykel!...
Ey nuhbe-i ikbâli kalan şimdi şu heykel!
Rûhun ne kadar kim bilir etmekte tazallüm? :
Serbesti-i tenkîdi ile nesl-i ahîrin!..
Şubat 324 Mısrü’l-Kâhire
Bedreddin Mümtâz
12
[Servet-i fünûn, S. 937, 7 Mayıs 1325, s. 6]
Maslûb !..
Pejmürde bir likâ ile bî-rûh, müşme’iz :
Çıkmış durur derîçe-i ‘ukbâda bir vücûd !
-Ezmiş gibi dimâğını ehvâl-i rüstehîz :
Gözler hirâs içinde ve yekser pür-ısfırâr.Temsîl için esâfile bir levh-i i’tibâr :
Gûyâ okur merâsî-i hüsrân-ı bî-hudûd :
Geçmiş günâhına !..
Bir hırs-ı giryenâk ile bir hûn-ı muhterem :
Pür-çin-i inhizâm ve mukassî cebînine !
Gûyâ çizer dakîkada bir hâle-i nedem.
Sonra saçar bevârık-ı sûzân-ı ıztırâb :
Fevk-i ser-i harâbına bir ‘âlem-i ‘azâb !..
-Bir seyl-i âteş inmede rûh-ı gamînineEy titreten sükûnunu unf ile bir zamân :
Âlî vatan, o mâder-i pâkin düşünmeden !
Ey en fenâ emelleri tervîc için koşan :
71
Bir gayz-ı câhilâne ile kan döken hayat !
Verdin, evet; bu millete tarziyye-i memât;
Çekdin hicâb u ‘acz ile bir sütre-i kefen :
‘ömr-i siyâhına !..
2 Mayıs 325, Kızıltoprak
Bedreddin Mümtâz
13
[Servet-i fünûn, S. 938, 15 Mayıs 1325, s. 22]
Aşkının Felsefesi
-Muhterem B...’meSen olmasan yaşamaz belki bir dakîka bile,
İnan ki tâbi’-i aşkın bütün hayâtıyle:
Bu kalb-i nâliş-zen.
O bir yetîme-i giryân gibi perîşândır,
Bürehne-ser sürünür bir vücûd-ı üryândır:
Cüdâ ise senden!
Sen olmasan bana câmid gelir zevi’l-ervâh;
Seninle cân bulur ancak şu bir yığın eşbâh,
Esâs-ı cân sensin!
Çıkar mı göklere hissim sen olmasan maksûd?
Sen olmasan ne demek âfitâb-ı feyz-endûd?
Bütün cihân sensin!
Senin nedîme-i hürmet-şi’âr-ı dem-be-demin;
Senin mazalle-i esrâr-ı hüsn-i muhteremin:
Mezâhir ü eshâr.
Evet, bu nükhet-i perrân esîr-i hüsnündür,
Ve feyz-i aşkını ta’mîm için gezer, sürünür
Riyâh-ı nâliş-kâr!
Mezâra doğru koşan bir hayâl-i nâ-bînâ,
Değil mi ᶜömr-i beşer?.. Ey ilâhe-i sevdâ!
Bu bir hakîkattir.
İnan, bu aşk ile düşmez fakat mezâra hayât,
Kalır ‘ademlere bîgâne fikr ü hissiyyât!
Bu da sa’âdettir!
Bedreddin Mümtâz
72
14
[Servet-i fünûn, S. 939, 21 Mayıs 1325, s. 39]
Bütün Güzellere!
-Celâl Sâhir Beyefendiye takaddüme-i hürmetSiz ey çiçekleri bir âlem-i kemâlâtın!
Bütün avâlimi tezyîf eden tahakkümle:
Bakar ve hande ederken menâzır-ı arza...
Sizin güzelliğinizden uçan şu’â’âtın:
Onünde en ebedî acz ile, te’ellümle
Alevli, öldürücü bir melâl-i mühtezze
Sukût eden, kırılan bir dimâğ-ı muzmahilin
Nidâ-yı ye’sini lütfen duyun ve dinleyiniz!..
O bir nidâ ki hazîndir, şikestedir;.. Lâkin
Gurûrunuzla solan bir neşât-ı münfa’ilin:
Şehîk-i ebkemi;... İşte diyor ki pervâsız:
Sezâ-yı mülkleri bir ırz-ı pâk ü pinhânın!
Gülün ve eğleniniz dâ’ima bedâyi’ ile,
Görün: Mahâsin-i ezhârı hep melâl-engîz,
Bütün semâları pejmürde, bî-ziyâ, bî-nûr!
Görün: Muhâlif-i maksad ta’abbüdâtı bile;
Bu hakkı sizlere vermiş büyük güzelliğiniz;
“Evet, bu hak şu güzellikte berk urup duruyor”
Fakat güzelliğe, hattâ güzellik ismi için:
-Bütün me’âlî-i hissiyyesiyle mes’ûdenEsîr olan, sürünen, hazm-ı kahr u mihnet eden
Zavallı gam-zede bir kalbi görmeyen ölgün;
Eğer güzelliğe hürmet –bilirsiniz ki- eden:
Gönüller olmasa sizler ölürsünüz gamdan
19 Şubat 324 Mısru’l-Kâhire
Bedreddin Mümtâz
73
15
[Servet-i fünûn, S. 941, 4 Haziran 1325, s. 71]
Felsefe
-Muhterem B.......meBa‘zen düşünür de -lerze-âlûd –
Elvâh-ı muhayyir-ı hayâtı
Bî-rengi-i reng-i kâ’inâtı
Bir hiss-i hazîn-i müstemirle
İmdâd umarım -velev ki mahdûdHep felsefeden; evet, o mezher:
Bir nefha-ı inşirâh serper:
Gûyâ şu tefekkür-i ‘alîle!....
Her kahkaha, her enîn-i sûzân
Varlıkdaki inbisât-ı mudhik
Zucretde gülümseyen mehâlik
Sevdâları nakl idin kavâfil
-Vuslat demi, ân-ı ye’s ü hicrânŞübbân ile eğlenen muhâlât
Pîrânı düşündüren hayâlât
Hep, hep -diyorum- değil mi âfil?...
Gehvâreyi vasl eden mezâra:
Bir kuvvet-i lâ-yemût u sehhâr,
Bir dest-i nihân u müfteris var!
İnsanlığa hükm iden o sâhir:
Her duyguyu ka’r-ı ihtizâra:
Bir hırs-ı akûr ile sürükler!
Gülmek, keder etmek, ağlamaklar:
Aslında demek birer yalandır!...
Lâkin bu hakîkat-i siyeh-rū:
Hicrân-zede, münfa’il, perîşân
Zahhâre-i aşk u gamda sûzân
Bir kalbe getirmiyor sükûnet.
Her gün bu fu’âd-ı-i müttekâ-cû:
Bir bâdî-i aşk içinde ağlar!...
Bir ağlama, bir keder demek var,
Fâniyse de bir hazîn hakikat...
26 Mayıs 325
Kızıltoprak Bedreddin Mümtâz
74
16
[Servet-i fünûn, S. 942, 11 Haziran 1325, s. 91]
Niçin ?…
Encümle, güneşlerle, melâ’ikle müzeyyen
Bir kavs-i kuzah rengini, esrârını hâvî
Bir mevkib-i zerrîn ü fürûzân-ı semâvi
ile sen
Bâlâ-yı semâvât-ı mehâsinde gezerken;
Belkîs, Zelîhâ gibi ervâh-ı güzeşte
Hep pîş-i celâlinde kemer-beste, şikeste
Bin zemzeme, bin şi’r-i esîrî-i mu’allâ
İnşâd ile eylerler iken kadrini i’lâ
İndin, niye ey rûh-ı mücerred bu zemîne? …
Yeldâ-yı sükûnetde yatan muzlim ü bî-his
Bir mahfil-i hâkîye hubûtundaki maksad,
Bir zelzele, bir zelzele-i aşk-ı mü’ebbed
Tevlîd ile bî-çâre ve âciz, mütehassis
Bir kalbi harâbîye düşürmek mi ki şimdi:
Bir yıldırımın sadme-i suzân u şedîdi
Rûhumda, dimâğımda birer rahne-i hûnîn
Açmış gibi – Ben sûziş-i âlâma esîrim;
Lâkin yine sen – anlamadan hâlimi, zehrîn
Bir hande-i lâ-kayd ile – Ey mihr-i mezâlim!
Yükselmedesin mihverine, arş-ı berîne….
3 Haziran 325
Kızıltoprak
Bedreddin Mümtâz
75
17
[İctihâd, S. 36, 1 Kanun-ı evvel 1327, s. 929]
Naz’ire-i nâçîz5
Âtî enîn-i milleti bir ân işitmesin
Zîrâ kalır bu zillete hayrân işitmesin
Âsâm-ı rûbehâne-i asr-ı teceddüdü
Mâzî, o devr-i şevket-i şîrân iştimesin
Sarmış bütün semâmızı bir ye’s-i dûzahî
Sûzân olur bu hâleti nîrân işitmesin
Âvâz-ı ictihâdını kessin mücâhidân
Allâh için bu hıtta-i vîrân işitmesin
Hep anlaşıldı niyyet-i ehl-i zamân nedir
Artık bu hâk, va’de-i umrân işitmesin
18
[Rübâb, S. 16, 3 Mayıs 328. s. 161]
ŞebȃbınVazîfesi
Rumelȋ sȃnihȃtından
Şimdi bir bomba, sonra bir kurşun,
Gizli birçok lisȃn-ı zehr-ȃlȗd,
Bin mutalsam neşîde, bin efsȗn,
Bir yığın şerr-i vȃlid u mevlȗd:
Nez’-i rȗh etmek istiyor yer yer:
Vatanın sȋne-i melȗlünden;……
Yine lȃkin şikȃyet etmiyoruz,
Belki şekvȃya niyyet etmiyoruz,
Yıldırımlar saçılsa eflȃke:
Sanırız biz o hȃli şehr-ȃyȋn.
Çıksa dȗzah yavaş yavaş hȃke
Güleriz -şübhesiz- metîn metîn.
5
76
Süleyman Nazif’in “işitmesin” redifli gazeline nazire olan bu şiir Sâmih Fethi’nin İctihâd ‘a
yolladığı 18 Teşrin-i sani 1327 tarihli okur mektubunun ekidir. İctihâd’da bu gazelden önce söz
konusu mektup ve Süleyman Nazif’in şiiri de yayımlanmış, ayrıca S. Fethi’nin şiiri hakkında bir
mütalaaya da yer verilmiştir.
Hep kadın, hep kadın, terȃnesidir.
Gencliğin şi’ri, şi’r-i hüsrȃnı.
Fakat insȃf edin, bugün yetişir:
Genc[l]iğin gaflet-i hurȗşȃnı.
Altı yüz yıl sımȃh-ı ümmete hep:
Zevk-i vuslat, merȃret-i hicrȃn
Zülf ü gabgab, izȃr u gerden, leb
Okunuldu…. Yeter bu tarz-ı beyȃn.
Bombalardan çıkan sadȃ-yı haşîn
Bence ancak bu yolda şerh olunur:
Bulunur her zaman kadın, lȃkin:
Vatan elden giderse güç bulunur.
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
19
[Rübâb, S. 18, 17 Mayıs 328. s. 185]
Hubb-ı Hayat
Velev muvakkar u mükrem, velev ki pek mensî
Bütün felâsifenin işte hükm-i kat’îsi:
“Sever hayâtı beşer tâ ser-i mezârında”
Hayat-ı âfileyi sevdiren ve nâ-mahdûd
Te’ellümâtı, eziyyâtı hazm içün kuvvet
Veren şu kütle-i hassâsa; ey muhibb-i hayat!
Semâda, leyl-i mükevkebde, ufk-ı mukmirde,
Bihâr-ı kahkaha-zâda, cibâl-i şâhikada,
Sevimli bâdiyelerde, çemende, mezherde,
Bisât-ı âilede, hây ü hûy-ı cârîde,
Huzûz-ı vasl ile mâlî leyâl-i şâ’ikada,
Cemâl ü aşka mukârin neşât-ı sârîde
Gülen ve cilve eden bir feriştedir sanma.
Hayâta, zevk-i hayâta inanma, aldanma!
Mezârı söyletebilsek, o şefhe-i mesdûd
Biraz açılsa ve bilsek nedir verâ-yı memât?
Heman döner, değişir hep bugünki hissiyyât,
Gelir hayâle sükûnet, dimâğa emniyyet.
Demek hayâta muhabbet hirâs-ı mevt iledir!...
77
Sen ey metâneti maksûd olan şebâb-ı beşûş!
Bu kirli korkuya düşme… Ölüm muhakkaktır!.
Yeter ki pâki-i vicdân ve sonra safvet-i rûh
İki sitâre-i ulyâ gibi cebîninden
Tenevvür eylesin... İşte bu yolda nâ-mağşûş
Hayâta el açıver bak şu hâk-i nâlişkâr.
Hirâs-ı mevt ile giryân, alîl ü dil-efgâr
Çocukların yed-i lerzendesinde bir mecrûh
Ana, şifâ mı bulur hiç?.. Hele melâl-âlûd
Düşüncelerle dolu bir dimâğ-ı ma’lûlün
Ne fâ’ide umulur verziş-i cebîninden?..
Hayâtı sevmeli, -hürmet, hayâta elyakdırFakat şebâbı büyültür: Hayâtı istihkâr!...
12 Mayıs 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
20
[Rübâb, S. 20, 31 Mayıs 328, s. 209]
Niçin
Kahr-ı etfâl ile, yâ bâd-ı vezân ile düşen
Yerde bî-çâre ve bî-girye perîşân sürünen
Bir güzel gonçe-i pejmürdedeki hâl-i hazîn;
Sonra metrûk u muhakkar gibi bî-fer görünen
Bir kitap, bir küçücük hâne veyâ bir gülşen;
Bir yetîmin nazarında uçuşan zıll-ı enîn;
Bir verem çehresini gölgeleyen reng-i mezâr;
Bir dilenci elini titreten âmâl-i harâb;
Bir büyük zelzele, bir harb veyâ bir yangın;
Bir ümîdin sönüşü, hâlet-i acz-i a’sâb;
Bir dişin ağrısı belki… Bizim rûhumuzu
Müte’essir bırakırken ve sirişk-i ekdâr
Böyle elvâha dökerken hısas-ı rahm-âgîn.
Niçin harâb u müşevveş, melûl ü bî-dermân
Bürehne-sîne ve âciz, bürîde-pâ, üryân
Çocuklarından ümîd-i kerem eden -Efsûs!“Vatan” zavallısına bir nigâh-ı rikkat yok?...
78
29 Mayıs 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
21
[Rübâb, S. 21, 7 Haziran 328, s. 221]
Nigâr-ı Muhteşem
Nasıl esîr-i samîmîsi olmasın insan?
Nasıl huzûr-ı bülendinde titremez vicdan?
Nasıl havâsa tenevvür, kuvâya fer gelmez?
Nasıl zekâ şu güzellik önünde yükselmez?
Senin hırâm-ı zarîfin değil mi bâd-ı seher?
Birer nişîmen-i nâzikterin bütün mezher.
Güneş hediyye-i lutfun,semâ harîmindir
Nücûm-ı zâhire yer yer senin nedîmindir
Biraz tebessümün işte şu rûz-ı nûr-â-nûr
Biraz ta’abbüsün işte leyâl-i dûr-â-dûr.
Hevâ-yı sâfı veren sen, ziyâ veren sensin,
Hayâtlar yaşatan bir hayât-ı rûşensin.
Ne neşe’ler alınır bikr-i lâ-yemûtundan,
Ne hutbeler saçılır sîne-i samûtundan?
Sen olmasan bilinir mi sabâh-ı hilkat ne
Geçen zamanlara, âtîye sensin âyîne.
Mezârı sevdiren ancak senin hayâtındır,
Mezâra karşı beşikler de hep benâtındır.
Sen ey nigâr-ı mutantan, sen ey nigâr-ı nezîh
Sen ey vatan ki bulunmaz sana nazîr ü şebîh.
Bütün güzelliğe mâlik durur iken sînen,
Şümûs-ı tâze saçarken cihâna gencînen,
Yatak ve mi’deye düşkün çocukların gür gür:
Mülevvenât ü hayâlât içinde hep sürünür
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
79
S. Fethi’nin Rübâb mecmuasında (S. 27; 12 Temmuz 1328 [1912]) bir fotoğrafıyla beraber,
“Alaaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi” imzasıyla
yayımlanan “Kasîde”sinin başlangıç kısmı
22
[Rübâb, S. 27, 12 Temmuz 328, s. 303-4]
Kasîde
-Münşî-i belîğ merhûm İshak
Efendi-zâde üdebâdan Sâdık Bey
Efendiye ithâf olunurPek hamîde görünür kâmet-i bâlâ-yı vatan
Müte’abbis hele dîdâr-ı mu‘allâ-yı vatan
Muntafî kuvve-i fa‘‘âlesi bî-tâb ü kadîd
Başḳa ṣûret alıyor şimdi heyûlâ-yı vatan
Sâde dilllerde gezer rûh-i mücerred mi nedir
Benziyor ma‘ni-i mevhûma müsemmâ-yı vatan
80
Nerede eski mefâhir, nerede eski zafer
Nerede eski kemâlât-ı veleh-zâ-yı vatan
Yıldızı düşkün olanlar gibi artık meftûr
Göklere sâye salan râyet-i kübrâ-yı vatan
Bir yığın lâha- i âlâma bürünmüş mahzûn
Çırpınır ye’s ile dûşîze-i yektâ-yı vatan
Ümm-i dünyâ idi mâzî-i fürûzânında;
Döndü bir bîve-i ma‘lûle Zelîhâ-yı vatan
Darb olunmakda “mine’l-ferşi ile’l-arş”6 meseli:
Öyle ma‘kûs-sıfat kaldı merâyâ-yı vatan
Mütebeddil mi ? Hayır; eski semâ, eski füyûz
Mütehavvil yalınız meşreb-i ebnâ-yı vatan
Vatanı sevmek iken bâdi-i rif‘at evvel
Âsim olmakda bugün sâhib-i sevdâ-yı vatan
Bir zamân nîm nigâhıyla alırken bin cân
Şimdi cân vermede bir nazraya Leylâ-yı vatan
Hangi vicdân dayanır, hangi dimâğ sarsılmaz
İnhilâl etmededir ser-be-ser eczâ-yı vatan
Ehrimen-lâh-ı belâ kılmak için sa‘y ediyor
Bu mübârek ve temiz yerleri a‘dâ-yı vatan
Millet-i nâ’imeyi ezmede lâkin gaflet
Görmüyor kimse bu kâbûs ile rü’yâ-yı vatan
İhtirâsât-ı pey-â-peyle bozulmuş a‘sâb
Gelmiyor hâtıra-i ümmete hülyâ-yı vatan
Ey sağır sâmi‘alar!.. Ref‘-i tegâfül lâzım
İşitilsin şu semâlarda temennâ-yı vatan
Kalmıyor cehl ile, yoksulluk ile kudret-i rûh
Refte refte sönüyor nesl-i musaffâ-yı vatan
6
Yerden göğe kadar [metinde ferş kelimesi yanlış dizilmiştir]
81
Erzenîn-pâre-i hestîyi bulanlar nâdir
Münhasır zümre-i ma‘dûdeye selvâ-yı vatan
Yok mu bir fecr-i nevîn, yok mu şafak, yok mu sabâh
Bir güneş görmeyecek mi şeb-i yeldâ-yı vatan
Böyle gördükçe vatan ehlini müştâk-ı nifâk
Beni tedhîş ediyor sûret-i ferdâ-yı vatan
Bu boğuşmak ne revâ ni‘met-i yek-rûze içün
Doyurur herkesi kadrince atâyâ-yı vatan
Var mı nâlângeri-i sidre-i ikbâle mesâğ
Çünkü düşmanda da var niyyet-i yağma-yı vatan
Sussa erbâb-ı te’errüb ve sükûn etse galîz
Ortadan zâ’il olur şerm ile gavgâ-yı vatan
İsteriz hüsn-i zekâ, hüsn-i emel, hüsn-i vifâk
Yoksa müzminleşecek bizdeki hummâ-yı vatan
İttihâd etmeli ashâb-ı kemâl ü vicdân
İstinâdgâh arıyor işte berâyâ-yı vaṭan
Kim demiş ‘âkır u ‘âkım bu mübârek arza
Ne güneşler doğurur mâder-i hublâ-yı vatan
Verir evlâdına bin ma‘den-i kuvvet her gün
Himmet ister yalınız sadr-ı tüvânâ-yı vatan
Böyle bî-berg-i çemen kalmaz eğer görse vefâ
Adne reşk-âver olur gitgide sahrâ-yı vatan
Başlasın verziş-i merdâneye artık herkes
Anlatılsın yeniden dehre mezâyâ-yı vatan
Rûy-ı nâ-şüste-i ağrâzı eceller yıkasın
Ta ki gülsün şu hazîn çehre-i beyzâ-yı vatan
6 Temmuz 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
82
23
[Rübâb, S. 29, 26 Temmuz 328, s. 328]
Bakışların
Nazarlarında, inan ben, semâyı seyrederim
Hayır, semayı değil tâ … yı seyrederim7
***
Nasıl tutuşturuyormuş temâs-ı hârıyla
Zevi’l-hayâtı, cemâdâtı dest-i berk-i cehân,
Çemenleriyle, cibâliyle, hem bihâriyle
Nasıl zelâzile uğrar harâb olur şu cihân
Bütün vakâr-ı hirâs-efken-i leyâliyle
Niçün şafaklara tâb–âver olmuyor zulmet;
Niçün zavallı beşer bir yığın melâliyle
Hayât-ı fâniyeye atfeder yine kıymet;
Gülüm ..! Bu kütle-i esrârı ser-te-ser açıyor :
Bakışlarında gülen kudret-i muazzam-ı nûr !..
Maltepe 22 Temmuz 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
24
[Rübâb, S. 30, 3 Ağustos 328, s. 337-8]
Gurbette
Mâzîmi siyeh-reng eden âsâm-ı şebâbın
Çektirmek için rûhuma hüsrânını hissen
Düştüm gülerek ka’rına şu ömr-i harâbın.
Şu ömr-i harâbın ki bu gün reh-güzerinde :
Her şey – benim ümmîdime benzer gibi – mürde
-Şemsin bile yok işte eser şimdi ferindeHer çehre ve her sesde uçan zıll-ı tevahhuş,
Her dîdede, her yerde ayân zulmet-i ibhâm,
Her manzaranın tuhfesi efkârıma sûziş,
Çekmek bu beliyyâtı cezâyı amelimdir..!
7
Üç noktalı kısım metinde özellikle boş bırakılmıştır
83
Çekmek bu beliyyâtı; evet, hâsir ü hâ’ib
-Kalbimde, dimâğımda hurûşâni-i evhâm,
A’mâk- ı hayâlimde heyûlâ-yı mesâ’ibÂgûş-ı harâbîde sürünmek emelimdir!
Üsküp Kânûn-ı evvel 326
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
25
[Rübâb, S. 31, 9 Ağustos 328, s. 351]
Sen ve Ben
Bir yokuş: taşlı, dikenli, müz’ic;
Onun üstünde harâb u bî-tâb
Ter döken, yük taşıyan bir bî-kes;
İşte ben, işte hayât-ı zâlim!
Sen olmasaydın eğer sen ve etmesen tehyîc
Hayâta hâhişimi ey güzîde nûr-ı serâb!
Atar hamûle-i ömrü çıkarmadan bir ses8
Sönerdi şevk ile çoktan, inan bu rûh-ı asîm.
Fakat bu bâr-ı elîme tahammül etmedeyim
Dikenli, taşlı yokuşlar içinde gitmedeyim
Firâz-ı vuslatınla i’tilâ ümîdiyle! ...
18 Haziran 327, Büyükdere
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
8
84
Bu mısrada muhtemelen bir basım hatası söz konusu olup bu şekilde düzeltilmiştir.
26
[Rübâb, S. 49, 28 Şubat 329, s. 90]
Benziyorsunuz
“Her kocâ mî-nigerem rûy-ı to-râ mî-bînem”9
Lâ-edrî
Belki bir sûzen-i ezâ-perver,
Belki bir nâhun-ı siyâh-ı akûr,
Bir yılan belki; bî-hayâ, menfûr;
Bir mu’akkıb belâ-yı dûzah-per,
Sandınız her nigâh-ı cinnetimi.
Yıktınız siz bu zann-ı mücrimle
Nev-zemîn-i âsumân-ı cennetimi.
Târ u pûd-ı hırâm-ı haşyetiniz:
Bir siyeh perde bir hazîn hâle
Yığdı birden bu kalb-i ma’lûle.
Kaçmayın, dinleyin hakîkatimi:
Sizi öyle bülend ü bî-pervâ,
Bir mükevkeb semâ gibi pür-nûr,
Bir melekden daha nezîh ü vakûr,
Mütebessim görünce, aldandım.
Vatan mıdır, dedim, fakat yandım.
Benziyor kâmet ü melâhatiniz
-Âh, bî-çâre, ser-nigûn, me’yûs:Vatanın eski hâl-i haşmetine,
Şimdi mâzî kalan o hey’etine.
Hele çarşaf, o burka’-i muzlim,
Vatanın sanki mâtemî kefeni.
Budur işte düşündüren de beni.
Siz, girîzân, vatan gibi efsûs;
Ben de millet gibi hamûş olalım!
22 Şubat 328 Cuma
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
9
Her nereye baksam senin yüzünü görüyorum
85
27
[Rübâb, S. 51, 14 Mart 329, s. 119]
Arıyorum !...
-Geh mu’tekif-i deyrem ü geh sâkin-i mescid
Ya’nî ki to-râ mî-talebem, hâne-be-
hâne-10
Bî-tâb, muztarib, mütekeddir, esîr-i derd
Feryâd-ı dem-be-demle ararken semânızı.
Zâlim bakışlı bir şeb-i hicrân-fezâ-yı serd
Setr eyliyor mazalle-i sevdâ-nümânızı.
Bir kuş tasavvur eyleyiniz, âşiyân-cüdâ
Hâ’if kanatlarıyla sürünsün ve pür-telâş
Bir genc-i ilticâ11 arasın; bir de âşinâ.
Benzer bugünkü hâlime işte o irti’âş !..
Yok bende hâbgâhınıza kudret-i su’ûd,
Yok sizde nâlegâhımı tezyîne bir heves.
Gülsün visâlinizle sizin düşmen-i anûd,
Sönsün benim de ömr-i melûlüm nefes nefes !
8 Mart 329
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
28
[Rübâb, S. 53, 28 Mart 329, s. 148]
Hayret-zede-i cemâlinizdir !
-Neseyte’l-yevmi min-Ǿışkî salâtî
Fe-lâ-edrî gadâî min-’ışâî
Fe-zikruk seyyidî eklî ve şürbî
Ve vechük en-re’eytü şifâ’u dâ’î-12
Âheste revişle şems-i gârib
10
11
12
86
Bazen kilisede inzivaya çekiliyorum, bazen de gidip mescitte oturuyorum; Uzun lafın kısası ev
ev hane hane seni arıyorum. [Bu beyit Şeyh Bahâ’i’ye atfedilmektedir (Seyyid Azim Şirvânî,
Tezkiretü’ş-şu’arâ, Haz. Ömer Bayram, Kültür ve Turizm Bakanlığı, e-kitap, s.430)]
Tamlamayı “künc-i ilticâ” okumak daha uygun gibi duruyor. Fakat orijinal metinde ilk kelimenin
çift keşideli “kâf-ı Fârsî” ile yazılmış olmasından hareketle bu şekilde bırakıldı.
Aşkımdan dolayı ne günümü biliyorum, ne namazımı; akşamı sabahtan ayıracak durumda değilim.
Efendim, aşkım! Senin zikrin yiyeceğim içeceğim olmuştur, senin yüzünü görmek de derdimin
devası... [bu iki Arapça beyit küçük farklarla Mevlânâ’nın Divan-ı Kebîr’indeki bir gazelden
alınmıştır]
Lütfen sorunuz: Niçin girîzân ?
Nev-bâve iken şihâb-ı sâkıb
Vâkıf mısınız, neden perîşân ?
Hayret-zede-i cemâlinizdir !..
Encümdeki ısfırâr-ı sîmâ
Bir illete mukterin değil mi ?
Bir nükteyi eylemez mi îmâ:
Mehtâb, semâya münfa’il mi ?
Hayret-zede-i cemâlinizdir !..
Neyyir ne demek güneş mi vardır ?
Rûhum bu fesâneyi işitmez.
Sîmânıza sanki eş mi vardır ?
Dil –varsa da– başka mihre gitmez:
Hayret-zede-i cemâlinizdir !..
Bir makbere-i harâbı bir gün:
Lerzende-i gam görürseniz siz,
Dikkatle bakın, o yerde ölgün
Gönlüm yatıyor, ki bir emelsiz
Hayret-zede-i cemâlinizdir !..
17 Mart 329
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
29
[İctihâd, S. 62, 18 Nisan 1329, s. 1352]
Enîn-i inhizâm
Nerdesin söyle, ey ilâh-ı beşer?
Sarsıyor dînimi ilâhe-i şer.
Yok semâda şihâb-ı ümmîdim,
Hep bulut manzar-ı siyâhımda.
Bu karanlık içinde nevmîdim,
Şu’le açmaz mı şâh-râhımda?
Söndü mü yoksa mihrin, ecrâmın?
Bu dikenler, bu ebr-i pey-der-pey,
Boğuyor tâbiş-i metânetimi,
Boğacak i’tikâd u hürmetimi,
Bu te’ezzî, bu nâleler tâ key?
Bu cezâ hangi gizli âsâmın?
87
Yok mudur bir sabâh-ı rûşenter,
Yok mudur gâye-i şeb-i deycûr?
Hep yıkılsın mı ma’bed-i îmân,
Nâmın olsun mu dîdeden mehcûr?
Zulmete eylesin mi istîmân?
Şu mübârek bilâd-ı âteş-ber.
Koca bir hıtta, bir büyük târîh,
Şu beşikler ve bir yığın makber,
Sînemizden doğan hilâl ü nücûm,
Bize âid şu Zühre ve Mirrîh,
Muztarib, ser-nigûn sürünsün mü?
Çeşm-i müstakbele görünsün mü?
Böyle bir kanlı maktel-i ma’sûm!....
18 Teşrin-i evvel 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
30
[İctihâd, S. 63, 25 Nisan 1329, s. 1369]
Mâzî-i Mürteci
Bir yığın halk-ı perîşân ki zelîl ü üryân
Bî-haber varlığının hikmet-i tâbânından,
Boğuşurlar, didişirlerdi ve hattâ bazen
En derin acz-i behîmî ile -hissî, bedenîPek büyük şeyleri -nâmûsu, Hudâ’yı, vatanıBir cihângîr atının pây-ı dırahşânından,
Münteşir tozlara tevdî’e koşarlardı; hayât
Bir koyun ömrü, ağıl ömr-i çemen-hârı gibi
Duygusuzlukla geçer, sanki bu milyon milyon
Halkın âfâk-ı garîbinde yaşardı, yalnız
Beşeriyyetteki asliyyet-i hayvâniyye!..
Doğmamıştı o zaman silsile-i hissiyyât,
Kimsenin kalbine girmezdi hemân ibn ü ebi,
Adelî bir yaşayış; velvele-zâ, hevl-engîz,
Bir kadın, bir küçük ekmek ve bütün hâb-ı cünûn;
İşte mâzîdeki mâhiyyet-i insâniyye!..
Geçti a’sâr-ı tekâmül ve vahşî kütle;
Çıktı bâlâlara tayyâre-i irfâniyle,
88
Cân verir belki merâm eylese ecrâma bile,
Beşerin şimdiki unvânı, o unvân-ı vakûr:
Müteharrî, müte’âlî, mütekâmil bir nûr...
Daha dün ben de, evet ben de -bilâ-şübhe-i rûhBöyle bir vehm-i dimâğîye düşüp kanmıştım.
Beşeriyyet ölemez öldüremez sanmıştım.
Beni tekzîbe şitâb eyledi yüz bin mecrûh.
Yaşıyormuş yine mâzî-i mülevves yer yer,
Bunu i’lân ediyor âleme vâveylâlar.
Niye kuvvet eziyor za’fı. Ne hâl-i zehrîn?
Istıfâ bitmedi mi yoksa, bu kânûn-ı metîn
Yalınız şarkı, evet, bizleri mi mahv edecek?
Istıfâmız acabâ haşre kadar mı gidecek?
16 Teşrin-i sani 328
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
31
[İctihâd, S. 64, 2 Mayıs 1329, s. 1393]
Menfâ!....
Bir eski menkabedir; dil-şiken, melâl-âver
Onun hikâye-i sûziş-nümâ-yı hüsrânı
O bir perî-i mutarrâ, perî-i efsûn-per
İlâheler gibi yüksek, nühüfte ve mahsûs
Gezer, gezer, dolaşır kâ’inât-ı iz’ânı,
Çizerdi - reh-güzerinde birer şelâle-i nûr
Ebu’l-beşer bile evvelce âşinâsı idi.
Bugünki fenni ziyâlandıran me’âl-i gurûr
Onun hediyye-i ilhâm-ı rûşenâsı idi.
Bu nazlı âliheyi, “Hak” denen bu neyyireyi
Bizim muhît-i siyeh-rengimiz, ebâtîlin
-O kirli, paslı, mukassî, beliyye-zâ, sengînEliyle yaraladı. “Gelme! sen bu ufka” dedi.
Kovun, kovun! Şu semâvî perî-i fâcireyi...
Yazık değil mi ki kalsın hurâfeler me’yûs?
Hayâtı belki de süsler tegâfül-i ebedî!...
10 Mart 329
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
89
32
[Rübâb, S. 70, 25 Temmuz 329, s. 346]
Komşumun Gözleri
Eski devrin büyük ilâheleri
-her güzergehde bir yığın tâbişDolaşırken nühüfte vâhaları
Şems-i nâzânı mevkib eylermiş.
Seni gerdûne-i celâlinle
-ne tesâdüf, tesâdüf-i mü’ellim –
O tenâsüb,o yâl ü bâlinle
Yere inmiş ilâhe zannetdim
Gözlerin çifte bir kebûter-i ter
İhtişâmât içinde titrerler.
Aşk u sevdâ bütün terâneleri,
Bunların var mı, söyle, lâneleri?
Şimdi her gün şikâf-ı revzenden
Ararım, gizli gizli gözlerini.
O güvercin nigâh-ı şeh-perini
Ararım, gizli bir ümîd ile ben.
14 Temmuz 329 Samsun
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
33
[Rübâb, S. 73-74, 26 Ağustos 329, s. 411-2]
Bibi13
“Afrodit” bir hayâl-i târîhî14
Fikre hulyâlar eyliyor teblîğ.
Titretir şevk içinde Mirrîh’i
Sende meşhûd olan cemâl-i belîğ.
13
14
90
Birinci Abdülhamîd’in devr-i inhizâm-âlûdında İngilizlerin teʿdîbini bizden ricâ eden ve bir tavsiyenâme-i sabr u tahammül ile mukâbele gören Hindistan’daki (Milyar) hâkime-i bî-bahtı Bibi değil.
Periler diyârının hüsn ü efsûn ile mücehhez bir tâcdârı ki bazen (Bibi) bazenn (Bibika) sûretinde yâd
olunur [şairin notu].
Afrodit [Aphrodits] esâtîr-i kadîmede hüsn ü aşk ilâhesi zu’m olunan Zühre’nin ismidir ki Latincesi
Venüs’dür [şairin notu].
Zülf-i zer-târının sihâmından
“Artemiz” bir firâri-i pinhân.15
Saç değil, efser-i ziyâ-efgen
Mû değil, pâre pâre nûr-ı cehân.
Kevserin, pür-safâ dudaklarına
Can verir belki cür’a cür’a “Baküs”16.
Fecri mahcûb eden yanaklarına
Mütehayyir kalırdı görse “Eus”17.
Bestedâr-ı füsûn olan nağmen
Gaşy eder sâhib-i Mezâmîr’i.
O mutantan cemâline rağmen:
Başḳadır nağmenin de te’sîri.
Feyz alırken sesinle fikr ü hayâl
Yükselirken önünde hissiyyât,
Parlıyor dîdeme; behişt-i visâl,
Parlıyor dîdeme; fakat heyhāt!
8 Aġustos 329 Samsun
Alâaddin Paşa-zâde Sâmih Fethi
34
[Rübâb, S. 80, 24 Teşrin-i evvel 329, s. 509-10]
Tevhîd
Rü’yâ-yi subh içinde uyurken zevi’l-hayât,
Bir cezbe verdi gönlüme envâr-ı kâ’inât,
Bakdım semâya sığmayan ecrâma, rûhumu
Cezbetdi arşa doğru o âsâr-ı ihtişâm.
Açdım fürûg-i âlem-i ilhâma rûhumu
Cûş-âver oldu tab’ıma bir neşve-i garâm.
Yüksel dedikçe etti hayâlim zemîne meyl.
Bir ra’şe-i hirâs-ı tereddüd-nümûn ile;
15
16
17
Artemiz [Ortemis] kamerden kinâye olan (Viyana)nın ism-i maʿrûfudur ki zulmet ilâhesidir. [şairin
notu]
Baküs, yahut Bakus [Aocckus] esâtîr-i kadîmede şarap ve işret maʿbûdudur [şairin notu].
Eos, fecr maʿbûdudur.[şairin notu].
91
Sandım dem-i tecellî-i dîdârdır bu leyl,
Rûhum sukûta başladı bîm-i cünûn ile!.
***
Yüksel dedikçe pîş-i celâlinde Rabb’imin,
Ruhum sukûta başladı me’yûs u bî-karâr,
Gönlüm fezâ-yı subh-i cemâlinde Rabb’imin
Kâ’il değildi görmeğe bir reng-i istitâr;
Ser-mestî-i cünûn ile mağlûb-ı ıztırâb
Artık Hüdâ’ya girye-künan eyledim hitâb:
İlâhî!
Niçin dergâh-ı ihsânında nâlem bir eser kalmış?
İlâhî! Söyle rûhum bârgâhından cevâb alsın...
Senin aşkınla nâlân bir gönüldendir bu istimdâd
Cevâb ister dil-i vahy-âşinâdan yükselen feryâd
İlâhî! Söyle her yer sence bir Tûr-ı mu’allâdır,
Sen intâk eyledikten sonra herkes zât-ı Mûsâ’dır
Görün bir lahza giryân olmasın meczûb-ı müştâkın,
Görün hicrinle pâyân bulmasın gönlümde eşvâkın.
Görün subh oldu ben hâlâ şu ümmîdimle bîdârım.
Görün lutf eyle Allâh’ım! Saâdet-hâh-ı dîdârım.
****
Durdum, semâda bekledim olsun ufukların
Fevkinde bir cihân-ı ulûhiyyet âşikâr..
Nûr-ı seher göründü fezâ-yı münevverin
Dâmânı açtı goncalar altında bir bahâr
*****
Hâlâ sükûn içinde lisân-ı küdûretim
Tekrâr ederdi söyle niyâz-ı hazînini
Durdum o anda sâmi’a-i hûş u dikkatim
Duymuştu Rabbîimin kelimât-ı güzînini
Baktım uzakta, hayli uzaklarda bir sadâ
Kur’ân tilâvet etmede pür şevk-i i‘tilâ !.
Sâmih
92
EK: Biyografik Kaynaklarda Yer Alan Şiirler:
35
[İ. Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1988, C. 3, s. 1679]
Gazel
Güzeller şîvesin üftâde-i dîdar olandan sor
Figân ma’nâsını efsûn saçup dildâr olandan sor
Fedâ cân ana der iken ne anlar gâfilân andan
O zevk-i cân-güdâzı yâr içün ber-dâr olandan sor
Sürünmek i’tilâdır hâk-i pâk-i râh-ı dilberde
Bu sırrı sübha-i yâ aşk ile seyyâr olandan sor
Zelîl olmaz denir nûr-ı fazîlet gerçi âlemde
Siyeh-bahtî-i fazlı cehl elinde hâr olandan sor
Nedir çektiklerin Sâmih bilinmez bezm-i şâdîde
Gönül âteşlerin bî-kes kalup nâçâr olandan sor
Mayıs 1325
36
[İ. Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1988, C. 3, s. 1680]
Kıta
Mihr-i hüsnün dîdede mehtâb-ı aşkın sînede
Minnet etmem var iken sen şemse de pervîne de
İsterim düşsün o sengîn kalbine buhrân-ı aşk
Seyrederken gözlerin endâmını âyînede
37
[V. Cem Aşkun, Sivas Şairleri, Sivas, 1948, s. 324-5)]18
Güzelsin
Güzelsin gerçi nâsûtun ser-â-pâ hüsn ü ânından
Güzelsin belki lâhûtun da zevk-i câvidânından
18
V. Cem Aşkun, “Güzelsin” başlıklı bu şiirle, daha sonra gelen iki kıtayı Milli Eğitim Müdürlüğü
başkâtibi Neşet Bey ile tüccardan Baki Bilgütay’dan aldığını söyler. Şiirlerde yer alan bazı imla
hataları tashih edilmiş, anlaşılmayan birkaç yere [?] eklenmiştir.
93
Güzelsin âlihât-ı hüsnden tasvîr-i Meryem’den
Mübeccelle Zelîhâ’nın hayâl-i şâdumânından
Güzelsin meyden, bûs-ı lebden, va’d-i vaslından
Güzelsin âlem-i zevk-i hayâtın her cihânından
Güzelsin her emelden, arzudan arz-ı maksaddan
Güzelsin bir nigâh-ı işvenin zâr-ı nigâhından
Güzelsin müntehâ-yı hüsnden rûh-ı mücerredden
Güzelsin Rabbimin billâh hûrından cinânından
Güzelsin reng-i gülden zevk-i mülden savt-ı bülbülden
Güzelsin perde-i ûdun hicâz u ısfahânından
Şafaktan fecrden mehtâbdan nûr-ı seherden
Güzelsin mihr ü mâhın âsumânda efzânından [?]
Güzelsin hiss-i şefkatden sabâda pâk dilden
Güzelsin âşık-ı şûrîde-i kalb-i figânından
Güzelsin mısra-ı bercestede ebkâr-ı ma’nâdan
Güzelsin nesr ü ünşânın bedî’inden beyânından
Güzelsin gelseler bir araya hûbân-ı dünyâdan
Şebâbın revnakından nevbahârın gülsitânından
Güzelsin tâcdâr-ı kâinâtın hüsn ü ânından
Fakat parlak değilsin Sâmih’in ma’şûk-ı cânından
94
38
[V. Cem Aşkun, Sivas Şairleri, Sivas, 1948, s. 325)]
Kıta
Güzâr-ı sinn-i hayâtdan şu sırrı anladım ben
Memât bir didinmenin sükûna inkılâbıdır
Nasıl halâs olur beşer didinmeden döğünmeden
Hayât onun tevâlî-i yine [?] ıstırâbıdır
İnanma sen gülümseyen her âdemin sürûruna
O zehir handeler onun melâlinin nikâbıdır
Hayât içinde çeker bin meşakkati yine sever
Hayât, her âdemin garip sevimli bir azâbıdır
39
[V. Cem Aşkun, Sivas Şairleri, Sivas, 1948, s. 325)]
Kıta
At pîrehen-i dîde-şikâfı üzerinden
Tâ nûr-ı Hudâ hâke hübût etti desinler
Öptür leb-i rengînini isterse melâik
Nâmûs-ı ilâhîye sukût etti desinler
95