• DOLAR 34.872
  • EURO 36.641
  • ALTIN 3047.999
  • ...
“Medeniyet içi savaş için medeniyet içi kopuşa oynuyorlar”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İslam coğrafyası uzun dönemler tek parça olarak, idare etme-edilme becerisi gösterebilmiş yegâne coğrafyadır. Tabii bu becerinin ana lokomotifi İslam`ın vahdet yüzüdür. Vahdet binasının çatısı ise daima hilafet yani emre itaat olmuştur.

İslam coğrafyasını İslam üst kimliği ile yüzyıllarca bir arada tutmayı başaran Osmanlı devleti, ulusçuluk akımına kapılınca hem toprak bütünlüğünü hem Hilafetten kaynaklı mutlak otoritesini kaybetti. Osmanlı`nın tasfiyesi ile yapay sınırlara hapsolmuş mandater devletçikler inşa edildi.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Uluslararası büyük dönüşüm sürecinde ise bu devletçikler büyük güçlerin gözetiminde kontrollü olarak Ulus-devlet ile ete kemiğe büründü. Kendi özünden kopan, kendi medeniyet kodlarına yabancılaşan kukla idarecilerin yönetimindeki ülkeler, batı ülkelerinin kötü birer kopyası olmayı ancak başarabildiler.

Halkı Müslüman olan ülkelerin en moderni, tüm varlığıyla batı değerlerine meftun olmuşken diğer küçük ve yapay devletçiklerden farklı bir şey beklemek yanlış olur.

Sosyolojiye konu olacak ilginçlikte Fas`tan Bangladeş`e aynı hat üzerindeki bütün Müslüman ülkeler tüm idari kurumları ile yoğun ve keskin bir batılılaşma serüvenine giriştiler. Burada özellikle Malezya ve Endonezya`nın (işgal yaşamalarına rağmen) İslâmi kimliklerini kısmen de olsa koruyabildiklerini vurgulamakta fayda var. Sınırdaşlığın halklar ve idareciler üzerinde belirgin etki yaptığı anlaşılmaktadır.

Batılılaşma çabasıyla Müslüman halklar ve ülkelerin kayıpları kazançlarından çok fazla oldu.

Her ülke model olarak batılı bir ülkeyi, ABD- Fransa- İng... vs. örnek alırken şehir ve kentlerimizde mimariden, alt yapıya, sosyo-kültürel etkinliklerden, yaşam tarzı ve yaşam standartlarına kadar neredeyse her konuda batılı bir başkenti veya eğlence merkezini örnek almaya başladı. Çünkü: ‘mağluplar galipleri taklit eder” ibn Haldun.

Örnek model almayı başlatan yöneticiler batı okullarında okumuş ve onların kültür kodlarıyla yetişmiş oldukları için, kendi Müslüman halklarının inançlarına yabancılaşmış ve bu değerlerin yerine batının yaşam felsefesini hâkim kılmaya çalışmışlardır. Böylece çağdaş uygarlık seviyesi (!) yakalanmış ve hatta ‘kraldan çok kralcı`  olunursa belki bu baraj aşılmış olacaktır.

Ancak bu alışveriş Müslüman halklara ve ülkelere pahalıya mal olmuş ve 200 yıldır süren toplumsal bunalımları doğurmuştur.

Çünkü bu alışveriş 

-Hem tek taraflı olmuş

-Hem modellik, efendi-köle ya da popüler kültür-alt kültür ezikliği ile alınmış

-Hem de teknoloji, Sanayi ve bilim ekseninde örnek alınması gerekirken, batıdan sadece zararlı yönler alınmıştır. Ahlâkı, yaşam tarzı, eğlence kültürü, giyim kuşamı vs. kopyalanmıştır.

Model almada yüzler batıya dönünce İslam coğrafyasındaki halkların ve şehirlerin yegâne ilgi odakları da batılılar ve onların neon ışıkları ile parlayan (!) şehirleri gece kulüpleri vs. oldu.

Müslümanlara uygulanan kültürel asimilasyonla hafıza birikimleri silindi. Oysa ‘hafıza birikiminin` zaman ve mekân derinliği toplumların gelecek perspektifi oluşturulmasında en önemli… (A. Davutoğlu)

Kendisi olamayan, başkası olur. ‘Ona özenir onun gibi bezenir…` gerçeğinde olduğu gibi, tarihin uzun bir kesitinde özne olarak söz sahibi olan Müslümanlar nesneye dönüştü(rüldüler). Tarihe yön verirken, yön verilen oldular.

Hal böyle olunca da Çözülmeler zihinlere gönüllere sirayet etti. Aynı İslami değerleri taşıyan İslam coğrafyasının halkları arasına konulan yapay sınırlar sanki zihinlere ve gönüllere çizilmiş gibi etkili oldu. İstanbul Kahire`den koptu, Bağdat Tahran`dan. Herat İslamabat`tan gayrı göründü, Aşkabat Taşkent`ten ayrı kaldı. Cidde - Riyad ile Mogadişu-Hartum iki yakanın kardeş komşuları değil de iki ayrı dünya diye anıldı.

Halep ile Antep tarih boyunca kardeş şehirler iken tel örgülerle uzaklaştılar. Antep için Paris dendi, Halep için Hamburg. Hiçbir kentimiz başkenti ile ya da gelişmiş bir şehriyle özdeşleştirilmedi, benzetilmedi… özendirilmedi. Hiçbir kentimiz bizden olana yüzünü çevirmedi, yüz vermedi. Varsa yoksa batı dendi.

İstanbul`da Bestseller (en çok satan) olan bir kitap (ve yazarı) Bağdat`ta… Tanınmadı, bilinmedi… Ribat`ta (Fas) popüler bir düşünürün ünü Bingazi`ye yetişmedi. İskenderiye`de sevilen bir müzik – tiyatro veya Film Tahran`da Ahmedabatta ilgi görmedi..

Oysa tarihin hiçbir döneminde şehirler birbirine bu kadar yakın olmamıştır. Teknoloji ve iletişim sektörleri insanları, kentleri, ülkeleri ve hatta kıtaları birbirine olabildiğince yakınlaştırmıştır. Buna rağmen duymak istemeyene işittiremez, görmek istemeyene de zorla seçtiremezsin… hakikatinin işaret ettiği gibi kulağını, gözünü, gönlünü batıya açanlar yanı başlarına yabancı ve uzak oldular.

Medeniyet içi savaşın tohumunu ‘Medeniyet içi kopuş` ile atanlar bize uyguladıklarının tam tersini kendileri yaptılar.

Aralarındaki onca çekişme ve rekabete rağmen küreselleşmenin nimetlerinden istifade ederek / kentleri arasında duygusal bağlar kurdular. Siyasiler, askerler ve istihbaratçılar evrensel bir doğruymuş gibi birbirleri ile uğraşırken batılı halklar aynı üzüntüleri ve aynı sevinçleri paylaşmasını başarıp dost-düşman tanımında (genel olarak) ortak bir paydada buluştular.

Aynı kültür havzasının farklı tondaki renkleri olan ABD ile AB arasında Atlas okyanusu bulunmasına rağmen yaşam tarzları, kültürleri ve dünya görüşleri konusunda tek parça görünmeye gayret ettiler ve her an başarılı sayılırlar.

New York` ta, Los Angeles`ta, Şikago`da… Bestseller olan bir kitap, müzik albümü ya da film anında karşı kıyıda (Avrupa`da) aks û seda bulur, hemen dereceyle trend yakalar… Paris ve Roma`dan çıkan moda gösterimi Miami de yankı bulur. Harvard -Stanford-Yale`den… Sivrilen bir bilim İnsanı Avrupa`nın okuyan insanında popüler olur, akademik camia onu tanır ve taşır… Hâkeza sanatçılar da öyle filmleriyle, yazılı-görsel basınlarıyla bizlere de kendi cadde ve sokak isimlerini bile öğrettiler, ezberlettiler. Bir Ortadoğulu Şanzelize`nin, Wall Streed için, Malibu`nun… nerede olduğunu rahatlıkla bilebilir ancak sınırın ötesindeki komşu kentin tarihi zenginliğini bilmez, ilgisizdir.
Kısaca, İslam medeniyetini anılır kılan şehirlerimizin yani medeniyet yuvalarımızın arasını açtılar, bağlarını kopardılar, medeniyet kodlarımızla oynadılar, bizi bize yabancı,bizi bize uzak, bizi bize düşman kıldılar.

Onlar kendilerini taklit edenleri ancak kullanırlar, rızaları ise ancak sen dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar...(2/120) ayetindekileredir. Bu rıza dahi onların sömürmeyecekleri anlamına gelmez.

Bizim medeniyet yuvalarımız onların fitneleri ile bombalanıp iç savaşlarla harap edilirken, onlar kendi şehirlerini, lüksün, şatafatın ve bilimin merkezleri diye insanlığa pazarlıyorlar.

Tüm gelişmelerden alınacak dersler vardır elbet.

FARUK KUZU / Zindandan mektup

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir