Paris Üniversitesi
Bu madde hiçbir kaynak içermemektedir. (Aralık 2014) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Paris Üniversitesi | |
---|---|
Université de Paris Universitatis parisiensis | |
Slogan | Hic et ubique terrarum Burada ve her yerde |
Kuruluş | 12. yüzyıl - 1150 1896 - 31 Aralık 1970 |
Eğitim dil(ler)i | Latince, Fransızca |
Konum | Paris, Fransa |
Paris Üniversitesi, (Fransızca: Université de Paris), Fransa'nın başkenti Paris'teki başlıca akademik öğretim kurumlarının toplandığı bilim ve araştırma kurumudur. Kurum, özellikle günlük dilde Sorbonne adıyla bilinir.
Paris Üniversitesi, 12'nci yüzyılın ikinci yarısında oluşmaya başladı. Kurum, monarşi, devrim ve restorasyon dönemlerini başarıyla atlattıktan sonra, 1968 öğrenci hareketlerinden kurtulamadı. 1970'li yıllarda itibaren başlayan kapsamlı bir adem-î merkeziyetçi yönetim anlayışı ve yeniden kuruluş sürecinden sonra kurumun geleneksel zihniyeti tanınmayacak kadar değişti. Paris Universitas (2005-2010), kurumsal olarak eskinin Paris Üniversitesi'ne en yakın kurumdur.
Paris Üniversitesi'nde, kilise hukuku, tıp ve sanatlar fakülteleri bulunuyordu. Beş yıl öğrenim gördükten sonra öğrenciler sözlü sınava tabi tutuluyorlardı. Sınavın sonunda determinatio adı verilen, bir konuyu muhtelif açılardan ele alarak savundukları bir sınavı başarıyla geçebilen öğrencilere bacalori unvanı verilirdi. O zamanlar, dünyanın her yerinde olduğu gibi Avrupa'da da eğitim pahalı bir uğraştı. Öğrenciler, kiraladıkları evlerde veya hayır kurumları tarafından tesis edilen yurtlarda kalırlardı.
Paris Üniversitesi, kendisini tanrı tarafından yeryüzüne indirilmiş ilahî bilginin merkezi sayıyordu. Paris Üniversitesi'nin kurulmasında papa, kraldan daha fazla gayret sarf etmiştir. Buraya Avrupa'nın her tarafından öğrenci gelmekteydi.
Paris Üniversitesi'nin çekirdeğini Chartles okullarında yetişmiş olan elemanlar teşkil ediyordu. Onlar Arapçadan, Latinceye yapılan tercümeler sonucunda Aristoteles'i yakında tanıma imkânı buldular. Bu sebeple üniversitenin kuruluşundan kısa bir süre sonra Aristoteles'in yanı sıra Kindî, Fârâbî, İbn-i Sina, İbn Rüşd gibi İslâm düşünürlerinin fikirleri yayılmaya başladı. Böylece kilise tarafından kabul edilen klasik eğitim sisteminin ana unsuru olan yedi ana sanat dalının yanı sıra fizik, metafizik ve ahlak gibi disiplinlerde dersler müfredata girdi. Orta Çağ üniversitelerinin en meşhur ve en eski üniversitesi Paris Üniversitesi'dir. Burada Aristoteles'ten ve onun Müslüman şarihlerinden tercümeler görülmekteydi. 13. yüzyıl başlarında Paris'te İslam felsefecilerinin münakaşa ettikleri meselelere çok benzeyen konularda, çeşitli ihtilaflar görünmekle birlikte bunlar gerçekte İslam felsefesinden değil başka kaynaklardan geliyordu. İslam ilim ve felsefesinin batıya geçişinde kaynak eserlerin yasak edilmiş olması dolayısıyla tercüme ve nakiller konusunda Paris okulunun pek fazla bir katkısının olduğu söylenemez. Paris Orta Çağ Latin kültüründe önemli meselelerin ele alındığı bir kültür merkezi haline gelecektir.
Paris Üniversitesi'ni Hristiyan aleminin efsanevi dinsel merkezi olarak diğerlerinden ayrı tutmak gerekir. Paris Üniversitesi gerek ilk üniversitelerden biri olması, gerekse yapısal olarak üniversitelerin özerkleşme girişimlerini bünyesinde barındırması açısından dikkati çekmektedir. Bu üniversitede öğrenci ve öğretim üyelerinin birlikte örgütlendikleri bir yapı söz konusuydu.
Bağımsız bilim ve düşünce anlayışının en canlı temsilcileri İbn Rüşdçüler Paris Üniversitesi'nin özellikle sanatlar fakültesinin kürsülerini ellerine geçirmişlerdi. Serbest düşünceye karşı kilisenin kontrolünde ve emrinde bilim ve düşünceye taraftar olanlar ise aydın kitlelerin gözünde arka planda kalmışlardı.
Paris Üniversitesi'nin gerçek kurucusu Papa III. İnnocentius'tu. Kurumun idare eden ve tarihî gelişimine en büyük katkıyı sağlayanlar İnnocentius'tan sonraki papalar ve hepsinden önce Papa IX. Gregorius olmuştur. Paris Üniversitesi, papaların müdahalesi olmadan kurulmuştu. Fakat papalığın net bir şekilde belirlenmiş dinsel amaçlarını ve aktif müdahalelerini göz önünde bulundurmazsak, Orta Çağ üniversiteleri arasında ona bu özel konumu sağlayan şeyi anlamamız imkânsız olur. Bu üniversite sürekli olarak iki zıt eğilim arasında kalmıştı; ki bu eğilimlerden biri bu üniversiteyi çıkar gütmeden tamamen bilimsel bir eğitim merkezine dönüştürme niyetindeydi. Diğeri ise bu eğitimleri dinsel gayelere bağlı kılma peşindeydi ve bunun gerçek bir entelektüel teokrasinin hizmetine sunmak istiyordu.